veli81 Admin
Mesaj Sayısı : 5437 Kayıt tarihi : 19/06/12 Yaş : 43 Nerden : Bursa/Mestanlı
| Konu: Göçmenler Salı 04 Haz. 2013, 13:52 | |
| TÜRKİYE’YE GÖÇMEN OLARAK GELENLERİN YERLEŞİMİ
GİRİŞ
GÖÇLER VE GÖÇMENLER
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Dışardan Göç Edenler Göçmenlerin Yerleştirilmesi
Cumhuriyet Döneminde Dışardan Göç Edenler
Göçmenlerin Yerleştirilmesi
GÖÇMENLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
GÖÇMENLERİN TÜRKİYE’DEKİ YAŞAMA UYUMLARI
GÖÇMENLERİN YERLEŞTİRİLMESİ İLE İLGİLİ KURUMLAR
SONUÇ
TÜRKİYE’YE GÖÇMEN OLARAK GELENLERİN YERLEŞİMİ Filiz DOĞANAY
Devlet Planlama Teşkilatı
GİRİŞ
Anadolu insanlık tarihinde, iç ve dış göçler sonucu ortaya çıkan önemli uygarlıkların yaşandığı bir coğrafya olarak kabul edilmektedir. Böylesine bir göçmenler kazanı ve uygarlıklar sentezi üzerinde kurulmuş olan devletlerin göçlerle gelen toplumsal, siyasal ve yönetsel sorunlar için çeşitli önlemler aldığı ve çözümler ürettiği bilinmektedir.
Anadolu, özellikle on sekzinci yüzyılın sonundan itibaren belirli aralıklarla yoğunluk kazanarak süregelen dış göç hareketleri ile karşı karşıya kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu ile başlayan ve devletin genişlemesi ve büyümesine yönelik politika olarak teşvik edilen göçler sonucu Anadolu toprakları dışındaki alanlarda önemli sayıda Türkçe konuşan topluluklar iskan edilmiştir. İmparatorluğun zayıflaması ile birlikte Türk ve Müslüman olan halkların bulundukları yerlerden çıkarılması asırlar önceki göçü tersine çevirmiştir.
1923 yılında modern bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti göçmen sorunlarını geçmişinden kalan bir miras olarak devir almış ve yapılan sistematik çalışmalarla sorunun çözümüne yönelik politikalar geliştirilmiş ve uygulamalar yapılmıştır.
Bu bildirde, kapsamı çok geniş olan bu tarihsel olgunun son iki yüzyıldaki durumu ele alınacak, iç göçler sonucu yaşanan yerleşim sorunlarına ilişkin olarak yapılan uygulamalar incelenmeye çalışılacaktır.
GÖÇLER VE GÖÇENLER
Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Dışardan Göç Edenler
18.yy sonu ve 19.yy başından itibaren Anadolu’ya dışardan göçenler, Türkçe konuşulan bölgelerden göç etmek zorunda kalanlar ile Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması sonucu yaşadıkları bölgelerden göç etmek zorunda bırakılanlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
1771 yılında Kırım’da yaşanan nüfusun Osmanlı yanlısı olan kesimi Rusların silahlı saldırısı nedeniyle topraklarını bırakarak Osmanlı yönetimi altındaki bölgelere göç etmek durumunda kalmışlardır. Bu olay Osmanlı İmparatorluğu’nun karşılaştığı ilk dış göç olgusudur. 1788-1792 Osmanlı - Rus - Avusturya Savaşları süresince ve sonrasında da, Osmanlı topraklarına Kırım, Kazan, Kafkasya ve Özi bölgelerinden kitleler halinde göçler başlamış ve göç edenlerin sayısı dörtyüzbin kişiye ulaşmıştır.(Oğuz Arı s.5)
Rusların Azerbaycan’ı da işgali üzerine göçler, İran üzerinden Anadolu’ya yönelmiş, Kuzey İran’ın işgali sonucu Kafkasya limanlarından yüzbinlerce insan Osmanlı Devleti tarafından temin edilen deniz araçları ile Trabzon, Samsun, Sinop ve Varna limanlarına getirilmişlerdir. Kafkasya’dan yapılan göçler yaklaşık yüzelli yıl boyunca sürmüştür. Kafkasya’dan gelenler arasında Türkler, Avarlar, Çeçenler ve Çerkezler vardır. Göçmenler değişik illere iskan edilmişlerdir ve hatta Halep’e, Ürdün’e kadar gönderilen göçmenlerin olduğuda ileri sürülmektedir. (Oğuz Arı s.5).
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmaya başlaması ve 1806 - 1812 Türk- Rus savaşı sonucu Balkanlarda yaşayan Türklerin çoğu güneye doğru göç etmeye başlamışlardır. Sayılarının iki yüzbini bulduğu tahmin edilen göçmenler, başta İstanbul olmak üzere Rumeli’deki kent, kasaba ve köylere yerleşirken, bir bölümü de İstanbul yolu ile Anadolu’ya göçmüştür. Osmanlı Devleti bu göçmenlere iyi davranılması ve kolaylık gösterilmesi için Rumeli ve Anadolu’daki eyaletlere talimatlar göndermiş ise de göçenlerin düzenli şekilde yerleştirilmeleri sağlanamamıştır. (Özbay - Balpınar).
1820 yılında Mora Yarımadasında bağımsız bir Yunan Devleti’nin kurulması ile Osmanlı İmparatorluğu’na yapılan baskılar sonucu bu bölgede yaşayan Türkler 1830 tarihinden itibaren Anadolu’ya göç etmek durumunda kalmışlardır (Özbay Balpınar).
1854 - 1856 yıları arasında yapılan Kırım Savaşı’ndan sonra samsun Limanı yoluyla yaklaşık altıyüzbin göçmenin Anadolu’ya geldiği bilinmektedir.
1905 - 1908 Rus Devrimi’nden sonra ise Kazan ve Azerbaycan’dan göçler başlamış, gelenler Amasya ve Kars illerinde yerleşmişlerdir. 1920 yılındaki Sosyalist Devriminden sonra ortadan kaldırılan Kafkas Cumhuriyeti’nden, Gürcistan’dan ve Ermenistan’dan çok sayıda aile Anadolu’ya göçederek, Muş ve Kars gibi genelde Doğu Anadolu illeri ile Konya ili civarına yerleşmişlerdir. (Oğuz Arı s.5).
1912 - 1913 Balkan Savaşı sırasında 1173.52, 1914 -1915 Birinci Dünya Savaşı sırasında da yaklaşık 120.556 göçmenin Anadolu’ya geldiği tahmin edilmektedir. Birinci Dünya Savaşına kadar Kafkasya’dan, Balkanlardan ve Ege adalarından Anadolu’ya gelen göçmenlerin sayısı bir milyonun üstündedir (Oğuz Arı s.5).
GÖÇMENLERİN YERLEŞTİRİLMESİ
Göçmenlerin yerleştirilmesi işlemleri Tanzimat Fermanı’nın ilanına kadar Bab-ı Ali’nin eyaletlere göçmenler geldikçe gönderilen fermanları doğrultusunda oluyor veya göçmenlerin başvuruları üzerine kendilerine para ve malzeme yardımı yapılıyordu. 1859 yılına kadar Şehramenetine bırakılan göçmenlerin yerleştirilmesi işleri, Kırım savaşı sonrası hızla artan göçler nedeni ile yoğunluk kazanmış ve şehramenetinin sorunun çözümünde yeterli olamayışı sonucu Devlet, sorun ile uğraşacak bir komisyon kurulmasına ilişkin yasa çıkartmak zorunda kalmıştır (Oğuz Arı s.7).
Yasa ile “İskanı-ı Muhacirin” adı altında kurulan ve göçmenlerin yerleştirilmesine ilişkin tüm işlemleri yürütmekle sorumlu olan komisyonun adı daha sonra “Muhacirin ve Aşair Müdiriyeti Umumiyesi” olarak değiştirilmiş ve bu kurum çalışmalarını Cumhuriyet’e kadar sürdürmüştür (OğuzArı s.7).
Bu komisyon tarafından çok sayıda göçmen Amasya, Tokat, Sivas, Çankırı, Adana, Aydın, İçel, Bursa, Adapazarı ve İzmit çevresine yerleştirilmiştir (Özbay - Balpınar).
Osmanlı Devleti 1877 yılına kadar gelen göçmenlerden yüksek memur, ilmiye sınıfı mensubu veya zanaatleri ancak kentlerde yapılabilenlere kentelrde yerleşme izni vermiş, diğerlerinin kent merkezlerinde yerleşmesini istememiştir. Ancak göçmenlerin sayısının artması sonucu birçok kunduracı, marangoz, berber ve benzeri küçük esnaf ile kent hayatına ve ticarete alışmış olan çok sayıdaki göçmen yerleştirildikleri köy ve kasabalara uyum sağlayamadıkları için kentlere göç etmek zorunda kalmışlardır.Ayrıca özellikle kırsal kesimdeki yerli halkın tepkisinin giderek büyümesi ve rahatsız edici boyutlara ulaşması Devleti 1878 yılında yeni bir karar alma gereği ile karşı karşıya bırakmış ve yayınlanan bir talimatla göçmenlerin kentlerin çevresine yerleşmelerine izin verilmiştir (Özbay - Balpınar).
Bu karardan sonra Anadolu kentlerinde kısa bir süre içinde göçmen mahallesi olgusu ortaya çıkmıştır. Ankara’daki Boşnak, Eskişehir’deki Tatar mahalleleri bu gelişmenin en iyi örnekleridir. Göçmen yerleşmelerinin, kırsal kesimde geleneksel Anadolu köy dokusundan, kentlerde ise mahalle dokusundan kolaylıkla ayırt edilebilmesi, bu yerleşimlerin en belirgin ortak özellikleridir. Anadolu’da 19.yy ikinci yarısına kadar süregelen geleneksel dokunun organik görünüşüne karşın göçmen mahalleleri çok daha düzenli, geometrik bir görünüme sahiptirler. Bu yerleşmeler çıkartılan yönetmelikler doğrultusunda kamu eliyle yapılan bir plan tipine göre tümünün birden yapılması şeklinde gerçekleştirilmiştir (Özbay-Balpınar).
CUMHURİYET DÖNEMİNDE DIŞARDAN GÖÇ EDENLER
BULGARİSTANDAN GÖÇLER
Cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda Anadolu’ya ikinci büyük göç dalgası Bulgarisatn’dan gelmiştir. Bulgaristan’dan göçler aralıklarla 1989 yılına kadar sürmüştür. Cumhuriyet döneminde ülkeye gelen toplam göçmenlerin % 48’ini oluşturan 790.717 Bulgaristan göçmeninin, göç hareketi dört aşamada gerçekleşmiştir (Köy Hizm.Env.s.138).
* 1925 yılındaki Türk - Bulgar ikamet sözleşmesi ile 1949 yılına kadar 19.833 ailede 75.877 kişi iskanlı, 37.073 ailede 143.121 kişi serbest göçmen olmak üzere toplam 56.906 ailede 218.998 kişi Türkiye’ye göç etmiştir (DPT, s.6).
* 1950 - 1952 yılları arasında Bulgaristan’ın tehcir ve göçe zorlaması sonucu 37.851 aileye mensup olmak üzere 154.393 kişi iskanlı göçmen olarak Türkiye’ye gelip yerleşmişlerdir (DPT, s.6).
* 1968 - 1979 yılları arasında da Türkiye-Bulgaristan Yakın Akraba Göçü Anlaşması çerçevesinde 32.356 aileye mensup 116.521 kişi Türkiye’ye göç etmiş ve bu göç ile 1950 -52 yılları arasında gelen göçmen ailelerinden büyük bölümünün Bulgaristan’da kalan yakınlarının Türkiye’ye serbest göçmen olarak gelmeleri sağlanmış ve böylece parçalanmış ailelerin birleşmesi gerçekleştirilmiştir (DPT, s.10).
* Bulgaristan’dan son göç hareketi 1989 yılında Türk kökenli müslüman Bulgar vatandaşlarının, Bulgar hükümeti tarafından Türkiye’ye göçe zorlanmaları ile başlatılmıştır. Göçmenler kitleler halinde trenlerle Türk sınırına bırakılmışlardır. Böylece Türkiye, II nci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da görülen en yoğun ve zorunlu göç akımını yaklaşık üç aylık bir süre içinde kabul etmek durumunda kalmıştır. Bu dönemde 64.295 aileye mensup 226.863 kişi serbest göçmen olarak Türkiye’ye gelmiştir. Bu tarihten itibaren 1995 yılına kadar da aralıklı olarak gelen serbest göçmenlerin sayısı 27.224 ailede 73.957 kişiye ulaşmıştır (Köy Hizm.Env.s.138).
Bulgaristan’dan 1950 - 52 yılları arasında gelen ve devlet tarafından yerleştirildikleri için iskanlı göçmen olarak kabul edilen göçmenler iskan yasasına göre yapılan planlamalar doğrultusunda ülkenin çeşitli il-ilçe ve köylerine dağınık veya mahalleler eklenmek suretiyle yerleştirilmişlerdir.
1950 - 1960 döneminde toplam 35.496 ailenin yerleşiminin sağlandığı görülmektedir. Bunlardan 25.583 çiftçi ailesinin büyük çoğunluğunun Adana (1.442 aile), Ankara (1.136 aile), Balıkesir (1.474 aile), Bursa (2.185 aile), Konya (1.523 aile), Manisa (1.383 aile), Tekirdağ (1.619 aile) illerine, zanaatkar ailelerin çoğu Bursa (1.356 aile), İstanbul (3.100 aile), Eskişehir (1.116 aile), İzmir (1.1160 aile) illerinde yerleşimleri gerçekleştirilmiştir. İskan için yapılan 36.292 evin 22.761’i köy tipi; 12.219’u şehir tipi ve 1.312’isi hazır evdir. Kırsal alanda yerleşmek isteyenler için 13 müstakil köy kurulmuştur. Evlerin %70’i kırsal alana serpiştirilmek suretiyle yapılmıştır. % 25’i kentlere eklenen göçmen mahallelerinde inşa edilmiş olup, % 5’i müstakil köylerde yapılan evleri kapsamaktadır (Geray, s.54-55).
Bulgaristan’dan 1968 - 1979 yılları arasında gelen göçmenler serbest göçmen stasüsünde oldukları ve parçalanmış ailelerin birleştirilmesine yönelik anlaşmalar çerçevesinde Türkiye’ye göç ettikleri için daha önce gelen akrabalarının bulunduğu il, ilçe ve köylerde kendi olanakları ile yerleşmişlerdir (DPT s.7).
1989 yılında Bulgaristan’dan gelen serbest göçmenlerin büyük bir bölümü daha önce Türkiye’ye göç eden akraba veya komşularının yoğun olduğu bölgelere kendi imkanları ile yerleşirken bir bölümü de devlet tarafından 14 il merkezi ile 23 ilçe ve beldede göçmen ailelerin parasal katkısı ve borçlandırılması esasına dayalı bir yöntemle yapılan toplam 21.438 konuta 5 yıllık süreç içinde yerleşmişlerdir. Sözkonusu konutlar kentlerin dışında siteler olarak planlanmıştır (Köy Hizm.).
YUNANİSTAN’DAN GÖÇLER
Cumhuriyet döneminin en öenmli ve en yoğun göç hareketi 1922 yılında imzalanan Lozan Anlaşması hükümleri uyarınca gerçekleştirilen Türk-Yunan halkları değişimidir. Bu değişim sonucu 100 bin Türkiyeli Rum Yunanistan’a gitmiş, yaklaşık 100 bin aileye mensup 400 bin Türk’te Anadolu’ya göç etmiştir (Oğuz Arı s.4). Yunanistan ve Balkanlardan gelen göçmenlerin malları ve iskanına ilişkin olarak çıkartılmış olan kanunlar doğrultusunda, “Mübadil” olarak tanımlanan göçmenler Anadolu’dan Yunanistan’a gönderilen Rumların bıraktıkları evlere, ticarethanelere ve topraklara mesleklerine göre yerleştirilmişlerdir. Bu göç hareketi 1949 yılına kadar devam etmiştir (OğuzArı s.4).
1952 - 1969 yılları arasında da Yunanistan’dan serbest göçmen olarak 7600 aileye mensup 24.625 kişinin geldiği bilinmektedir. Bu yıllardan sonra Yunanistan’dan aralıklarla 4 aile daha Türkiye’ye göç etmiştir (Köy Hizm.Env.s.139).
1923 - 1995 yılları arasında Türkiye’ye göç eden nüfusun % 25’i olan, 424.645 kişiyi Yunanistan göçmenleri oluşturmakta olup, bunların büyük çoğunluğu ( % 95 ) mübadil olarak gelen göçmenlerdir (Köy Hizm.Env.s.139).
YUGOSLAVYA’DAN GÖÇLER
Yugoslavya’dan Türkiye’ye Cumhuriyet döneminde toplam77.431 ailye mensup olarak 305.158 kişi göç etmiştir. Bu ailelerden 1950 yılına kadar gelenlerden 14.494 kişi devlet tarafından iskan edilmiştir. Ailelerin diğer bölümü serbest göçmen olarak Türkiye’ye yerleşmişlerdir (Köy Hizm.Env. s.138).
Yugoslavya’dan yapılan göçün Yunanistan ve Bulgaristan’dan olduğu gibi politik zorlamalardan kaynaklanmadığı, göçün sosyo-ekonomik nedenlere dayandığı kabul edilmektedir (Arı, s.6).
ROMANYA’DAN GÖÇLER
Romanya’dan 19.865 aileye mensup 79.287 kişi 1923 - 49 yılları arasında iskanlı göçmen olarak Türkiye’ye gelmiştir. Ayrıca11.280 aileye mensup 43.271 kişide serbest göçmen olarak gelmiş ve daha önce gelen yakınlarının yerleştiği yerlere yerleşmişlerdir.
DİĞER ÜLKELERDEN GÖÇLER
Cumhuriyet döneminde Anadolu’ya Balkan ülkeleri dışında özellikle, müslüman olan veya Türk Dil grubuna bağlı olan ülkelerden iskanlı ve serbset göçmen olarak göç eden ailelerde olmuştur. Örneğin Türkistan’dan toplam 695 ailede 2.194 nüfus iskanlı, 214 ailede 684 nüfus serbest göçmen olarak, Afganistan’dan 1.006 ailede 4.163 nüfus iskanlı göçmen olarak gelmişler ve özellikle İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kırsal ve kentsel kesimde yerleştirilmişlerdir (Köy Hizm.Env. s. 140).
Türkiye’ye son göç 1993 yılında olmuş ve Rusya’da yaşayan 150 Ahıska Türk ailesi iskanlı göçmen olarak getirilmiştir. Iğdır ilinde yapılmakta olan konutlara yerleştirilmeleri planlanmaktadır.
GÖÇMENLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
Türkiye’ye gelen göçmenlerin en önemli özelliği tümünün müslüman oluşudur. Gelenlerin büyük bölümü şive farklılığına rağmen Türkçe konuşmaktadırlar, diğer bölümü de Türk Dili’nin akrabası olan dilleri konuşan topluluklara mensupturlar.
Türkiyeye gelen göçmenlerin yaş, cinsiyet,öğrenim, meslek, anadil, medeni durumu vb. niteliklerini gösteren istatistik bilgiler yetersiz olup, belli yıl ve gruplara ait bazı bilgiler toplanabilmektedir.
Örneğin, 1950- 51 yıllarında gelen göçmenlerin büyük çoğunluğunun anadili Türkçe’dir. Göçmenler, o yıllardaki Türkiye nüfusu ortalamasından daha yüksek oranda okur-yazar nüfusa sahiptirler. Özellikle kadınlar arasında oku-yazarlık oranı daha yaygındır. Göçmen nüfusun % 70’i 45 yaşın altındaki genç nüfustur. Bu nüfusta, yüksek öğrenim ve mesleki teknik öğrenim gören nüfusun oranı çok düşüktür, gelenlerin % 85’inin mesleği çiftçiliktir (Geray, s.24).
1989 yılında Bulgaristan’dan gelen göçmenlerin % 29’unun ilkokul, %34’ünün ortaokul, % 18’inin Lise, % 2’sinin meslek okulu, % 2’sinin ise yüksek okul mezunu oldukları ve % 14’ünün eğitimsiz olduğu saptanmıştır (DPT, s.2.
Bu dönemde gelen Bulgaristan göçmenlerinin mesleklerine bakıldığında gelenlerin %23’ünün işçi olduğu, bunların % 9’unun tarım, % 5’inin sanayi ve % 8’inin hizmetler sektöründe çalıştığı belirlenmiştir. Ayrıca gelenlerin % 18’ini öğrenci, % 13’ünü de emekliler oluşturmaktadır (DPT, s.30).
1950 yılında Bulgaristan’dan gelen göçmenlerle, 1989’ da gelenlerin meslekler itibariyle karşılaştırılmasında, çiftçiliğin % 85 oranında olduğu, 1950 yılı göçmenlerinin tarım sektöründen gelmelerine karşın, son gelen grubun daha farklı özellikler taşıdığı görülmektedir.
GÖÇMENLERİN TÜRKİYE’DEKİ YAŞAMA UYUMLARI
1923 - 1960’lı yıllara kadar Türkiye’ye gelen göçmenlere, devlet tarafından uygulanan politikalar doğrultusunda barınma ve iş olanakları sağlanmıştır. Gelenlerin büyük çoğunluğunun çiftçi olması, kırsal alana yapılacak yerleşime uyum sağlamaları açısından, iklimin ve geldikleri yerlerdeki üretim tarzlarının önemini artırmıştır. Ayrıca göçmenlerin büyük çoğunluğunun il, ilçe ve köylere serpiştirilmek suretiyle yerleştirilmelerinin, onların sosyal bakımdan çevreye ve topluma uyması, kaynaşması yönünden daha az sakıncalı olacağı düşünülmüştür (Geray, s.55). Göçmenlere iş imkanlarının sağlanması ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi amacıyla ayni ve nakdi yardım yapılmış, bu çerçevede çiftçi ailelere toprak, tohumluk, çevirme ve donatım kredisi, zanaatkar göçmen ailelerine de konutun yanısıra döner sermaye kredisi verilmiştir (DPT. s.20).
1960 yılından sonra gelen göçmenlerin büyük çoğunluğun kentlere yerleştiği görülmektedir. Bu dönemde ülkeye çok az sayıda iskanlı göçmen kabul edilmiştir. Gelen göçmenlerin serbest göçmen statüsünde oldukları için, daha önce Türkiye’ye göç etmiş yakınlarının bulunduğu yerleşim yerlerini tercih ettikleri gözlenmiştir. Bu tercihte istihdam, iklim ve kültürel yakınlık boyutlarının önem kazandığı bilinmektedir. Göçmenlerin uyum sorunları konusunda bilgilerimiz çok yetersizdir. Mevcut bilgiler, göçmenlerin geldiği yıllarda yapılan sınırlı bazı araştırmaların verilerine dayanmaktadır.
Göçmenlerin yerleşim programları çerçevesinde tip projeler esas alınarak planlanan konutlar, ya bu yerleşim için kurulan köylerde ya kentlere veya yerli köylere eklenen mahallelerde yapılmıştır. Ancak özellikle kırsal kesimlerde yapılan yerleşmelerin başarılı oldukları söylenemez, yerleştirilenlerin büyük bölümü iklimsel koşullara uyamamak ya da yerli halkın gösterdiği tepkiye dayanamayarak büyük kentlere göç etmek zorunda kalmışlar ve kentlerin dış mahallelerinde yoğunlaşmışlardır. İstanbul’un Zeytinburnu, Ümraniye, Ankara’nın Telsizler, Altındağ, Ayaş ve Kayaş ilçeleri ile Bursa, Eskişehir, İzmir illeri bu yoğunlaşmanın tipik merkezleri olmuşlardır (Özbay - Balpınarı).
Kentlerde yerleştirilen göçmenler için yapılan konutlar, genelde kentlerin dış semtlerinde ve 300 - 400 m2’lik parsellerin içinde tek katlı yaklaşık 65-90 m2 ‘lik tip planlara göre yapılmıştır. Günümüzde büyük kentlerin önemli yerleşim merkezleri konumuna gelmiş olan İstanbul’un Taşlı Tarla semti ile Ankara Varlık mahallesi, bu uygulamaların ilginç örnekleridir. Bu mahallelere yerleştirilenlerin çok az sayıdaki bölümü konutlarını terketmiştir.
Kırsal alanlarda kurulan köylerde bir avlu içine konut ve işletme binaları yapılmış ve imar planı doğrultusunda ortak kullanım alanları belirlenmiş okul, cami, köy konağı gibi bazı sosyal tesislerde kurulmuştur. Tüm bu olanaklara rağmen özellikle Güneydoğu, Doğu ve İç Anadolu bölgesindeki kırsal yerleşmelerde göçmenlerin büyük bir bölümü köylerini terk ederek ya da yerli halka satarak, batı bölgelerine yerleşmeyi tercih etmişlerdir. Ege ve Akdeniz bölgesindeki kırsal yerleşmelerden göç çok düşük oranda olmuştur. Yerli halkla olan uyuşmazlık dışında, eğitim ve istihdam sorunlarının çözülemeyişi de göçmenleri ülke içinde yeniden göçe zorlamıştır.
1980 yılından itibaren göçmenlerin yerleşim ve özellikle konut sorunlarına daha farklı yaklaşımların olduğu görülmektedir. Herşeyden önce 2510 sayılı iskan yasasının göçmenlerin ülkede yerleştirilmesinde yeterli olamadığı kabul edilmiş ve toplu olarak gelen Afganlı göçmenler, Bulgaristan’dan göçe zorlanarak gelen göçmenler, Birleşik Devletler Cumhuriyetlerinden getirilen Ahıska Türkleri için ayrı ayrı yasalar çıkarılarak yerleşim uygulamalarının çerçevesi belirlenmiştir.
Bu doğrultuda yapılan çalışmalar içinde Bulgaristandan 1989 yılında gelen göçmenler için yapılan uygulamalar farklılık göstermektedir. Göçmenlerin yerleşim projelerine başlangıçtan itibaren katılımları sağlanmış ve göçmenler istedikleri yerlerde parasal katılımları ölçüsünde konut tiplerine sahip olma hakkını kazanmışlardır.
Bu dönemde göçmenlerin konut sorununu toplu konut yaklaşımı ile çözmeyi amaçlayan projeler üretilmiş ve Anadolu’nun küçük ilçelerinde bile yapılan uygulamalarda yerleşmeler ya toplu konut alanlarında olmuş ya da bu yerleşmeler için belirlenen alanlar daha sonra toplu konut alanlarına dönüştürülmüştür.
GÖÇMENLERİN YERLEŞTİRİLMESİ İLE İLGİLİ KURUMLAR
İskan hizmetlerinin ilk organizasyonu, 1872 yılında “Muhacirin Komisyon Alisi” adıyla kurulan bir kuruluş marifetiyle başlatılmıştır. Zamanla ortaya çıkan ihtiyaç ve talepler doğrultusunda çıkarılan çeşitli kanunlarla bu kuruluş sırasıyla; “Muhacirin ve Aşair Müdüriyeti”, “İskan Umum Müdürlüğü”, “Toprak ve İskan İşleri Genel Müdürlüğü” olarak isim değiştirmiştir. Son olarak 22.05.1985 gün ve 18761 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 3202 Sayılı Kanun’la da Toprak İskan İşleri Genel Müdürlüğü kaldırılmış, İskan hizmetlerini yürütme görevi, aynı kanunla kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir.
Cumhuriyet döneminden önce iskan ve göç hareketleriyle ilgili olarak, ortaya çıkan taleplerin karşılanabilmesi bakımından bir çok mevzuat yürürlüğe sokulmuş ise de ihtiyacı karşılamaktan uzak kalmıştır.
Cumhuriyet döneminde iskan hizmetlerinin daha iyi bir şekilde yapılabilmesi bakımından 21.06.1934 tarihinde 2510 Sayılı İskan Kanunu çıkarılmış, dağınık olan iskan mevzuatı o zamanki şartlara göre daha iyi bir hale getirilmiştir. Bu kanunla uzun yıllar değişik ülkelerden yurdumuza göçmen olarak gelen ailelerin iskanı sağlanmıştır.
Ayrıca, iskan edilen insanların istek ve ihtiyaçları zaman içinde sık sık değiştiğinden, değişen bu ihtiyaçların karşılanması için 2510 Sayılı Kanun’a ek olarak bir çok kanun (15 Adet), Nizamname, Bakanlar Kurulu ve Genelgeler çıkarılmıştır.
İSKAN UYGULAMALARI :
İsteğe bağlı olarak yapılmakta olan iskan karşılıksız olmayıp, borçlanmaya tabidir. şehirsel ve tarımsal olmak üzere iki şekilde uygulama yapılmaktadır. Gerek tarımsal ve gerekse şehirsel iskan projeye dayalı olarak toplu halde gerçekleştirilmektedir. Projesiz ve münferit iskan uygulaması, mevcut yasaya göre mümkün görülmemektedir.
TARIMSAL İSKAN :
Çiftçilikle uğraşan ve çiftçilikten anlayan aileler tarımsal iskana tabi tutulmaktadır. Hazırlanmakta olan tarımsal iskan projesine göre, iskanı öngörülen her aileyi geçindirebilecek ve borçlandırmadan dolayı geri ödemelerini yapabilecek kadar gelir sağlamak üzere; konut, işletme binası, tarım arazisi verilerek işletme için ihtiyaç duyulan canlı, cansız donatım ve yıllık işletme kredisi ile desteklenmektedir.
ŞEHİRSEL İSKAN (SANAYİ VEYA SANATKAR İSKANI) :
Şehirsel iskan talep eden ailelere ise planlanan kentte konut verilerek meslek ve sanatlarını icra edebilecekleri donatım ve işletme kredisi açılmaktadır.
İskan edilen aileler, kendilerine verilen taşınmaz mallardan (konut, işletme binası, arsa ve arazi, iş yeri vb.) dolayı, kamulaştırılan veya satın alınan taşınmaz mallar için kamulaştırma veya satın alma bedelleri, yapı ve tesisler için maliyet bedelleri, hazine arazisi için rayiç bedelleri üzerinden borçlandırılırlar.
SONUÇ
Anadolu tarihinin son iki yüz yılında yaklaşık 3.5 milyon civarında göçmen, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti sınırları içine yerleşmiştir. Göçmenlerin yaklaşık yarısı devlet imkanları ile yerleştirilmişler ve istihdam sağlanmıştır. Diğer yarısı genelde daha önce gelen eş-dost ve akrabaların yakınında yerleşmişlerdir. Göçmenler ve yerli halk arasında etkileşim ve göçmenlerin uyumu konularında ve hatta yerleşim yerleri ve şekilleri konularında da sınırlı araştırmalar dışında bilgi olmayışı uluslaşma sürecinin yaşanmakta olduğu toplumda, bu sürece göçmenlerin katkılarına ilişkin yorumları yetersiz bırakmaktadır.
Göçmenlerin yerleşim yerlerine uyum ve uyumsuzlukları yönünde yerli halkla olan etkileşimleri de önemli bir olgu olarak görülmektedir. Bu konuda da yeterli bilgi bulunamamaktadır. Gözlemlere dayanan bazı bilgilere göre yerli halkın üretim biçimi, üretim araçlarının kullanımı, el sanatları, zenaatkarlık,ev döşeme, ev yapım ve ev araçlarının kullanımı gibi konularda göçmenlerin yaşamlarından büyük ölçüde etkilendikleri anlaşılmaktadır. |
|