Medar-ı İftiharlarımız
WwW.GocmenPiyanistler.CoM -Bulgarca Mp3
FORUMDAKİ ALBÜM VE PİYANİST ÇALIŞMALARINI İNDİREBİLMENİZ İÇİN FORUMUMUZA ÜYE OLMANIZ GEREKMEKTEDİR .ÜYE OLDUKTAN SONRA E-MAİL ADRESİNİZDEN AKTİVASYON MAİLİNİZİ AKTİF EDİNİZ
WwW.GocmenPiyanistler.CoM -Bulgarca Mp3
FORUMDAKİ ALBÜM VE PİYANİST ÇALIŞMALARINI İNDİREBİLMENİZ İÇİN FORUMUMUZA ÜYE OLMANIZ GEREKMEKTEDİR .ÜYE OLDUKTAN SONRA E-MAİL ADRESİNİZDEN AKTİVASYON MAİLİNİZİ AKTİF EDİNİZ
WwW.GocmenPiyanistler.CoM -Bulgarca Mp3


 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Atam


Giriş yap
Kullanıcı Adı:
Şifre:
Beni hatırla: 
:: Şifremi unuttum

Medar-ı İftiharlarımız Cfkzl
Ana Sayfa
Medar-ı İftiharlarımız Cfkzl
Forum
Medar-ı İftiharlarımız CfkzlBize Ulaşın(Yardım)
Medar-ı İftiharlarımız Cfkzlİstek Yap
Medar-ı İftiharlarımız CfkzlÖzel Albümler
Arama
 
 

Sonuç :
 

 


Rechercher çıkıntı araştırma
Reklam Alanı
En son konular
» YFUFIUGFGU
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeSalı 13 Ağus. 2019, 20:03 tarafından veli81

» Folk Collection 12 (2015 Album) Download
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePtsi 04 Tem. 2016, 12:11 tarafından oki78

» Bulgarca Oyun Havaları 2013 İlkdefa Bizde
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePtsi 04 Tem. 2016, 11:49 tarafından oki78

» Pop Folk Summer Hits 2015 Album
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePtsi 04 Tem. 2016, 11:42 tarafından oki78

» 23 nisan özel md altyapı paketi
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePtsi 16 Mayıs 2016, 23:14 tarafından meteorcun

» Bulgarca kabadan
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeSalı 19 Ocak 2016, 13:48 tarafından azererdag

» Anelia - General (CDRIP)
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeCuma 15 Ocak 2016, 11:36 tarafından SERDAR179

» Payner Hit Sezoni Zima Full Album 2015
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeÇarş. 23 Ara. 2015, 20:09 tarafından veli81

» Payner Summer Hits 2015 vol.1 (CDRip)
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePaz 20 Ara. 2015, 09:22 tarafından yengec

» Amet Ft Ork - Planeta - Bend - Kel - Romnie 2015
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePtsi 14 Ara. 2015, 16:29 tarafından murat38

» Bulgar köçek oyun havaları Köçek 1
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeSalı 01 Ara. 2015, 22:32 tarafından murat38

» Azis Albüm Harici Şarkıları İlk Defa Bizde
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePaz 08 Kas. 2015, 21:56 tarafından BIRSEN

» SÜPER OYUN HAVALARI ROMAN POTBORİ FULL KLAVYE
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePerş. 22 Ekim 2015, 18:56 tarafından ercsir

» GocmenPiyanistler Bulgarian Hits & Chalga Albüm 2013 Vol-1
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeSalı 20 Ekim 2015, 19:08 tarafından Stanislav_Mkv

» Konstantin Ft Desı Slava-Ot Utre Shet e Drugo
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePtsi 12 Ekim 2015, 18:56 tarafından Aleksander

» GocmenPiyanistler Türkçe Pop 2014 Vol-1 (En Hit 61 Şarkı)
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimePtsi 05 Ekim 2015, 22:28 tarafından alpinist1907

» Plevneliev: "Bulgaristan BM yöneticisi için yarışmada güçlü bir oyuncu olacak"
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeÇarş. 30 Eyl. 2015, 16:59 tarafından veli81

» TARİHTE BU HAFTA (28 Eylül – 4 Ekim)
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeÇarş. 30 Eyl. 2015, 16:55 tarafından veli81

» Alphfa Research: Buglaristanlılar mülteciler istemiyor ve onlara tehlike gözüyle bakıyor
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeÇarş. 30 Eyl. 2015, 16:55 tarafından veli81

» Savunma Bakanı Nençev: "Ordu sınıra güvenlik destek gücü göndermeye hazırdır"
Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeÇarş. 30 Eyl. 2015, 16:54 tarafından veli81

Anahtar-kelime
özgür koddok susic 2000 kurtulus çiçekçi aydın piyanist sevdalılar Yeşil albüm leyla hadi cemo samet bitecek eray ayhan payduska cicek Hüsenka ERCOM hopsa osman Safiyem aşkımız
Eylül 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
      1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30      
TakvimTakvim
En bakılan konular
Piyanist ErAy & Susiç-Guzellere Bakiyorum
Koddok Eurograp Yeni Albüm 2013 İlk Defa Bizde
Bulgarca Oyun Havaları 2013 İlkdefa Bizde
Piyanistler Özel Albüm 2013 Sadece Bizde
GocmenPiyanistler Bulgarian Hits & Chalga Albüm 2013 Vol-1
Kucheci Ot GocmenPiyanistler 1 (2013)
Ercan Ahatlı Chalga Kuchek Albüm 2014 Nete İlk Defa Bizde
Dj Beyhan Ky4ek Albüm 2013
Roman Çocukları FuLL Album
Teodora - Sarce ne mi ostana (2013) [ALBUM CDRip]
En iyi yollayıcılar
veli81
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
hfd
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
Matrax
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
Orkestra Hasan
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
DJ Beyhan
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
ceyhan kitar
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
deniz55
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
celikklarnet
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
ENGINDEN35
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
iskan_kj
Medar-ı İftiharlarımız Vote_lcapMedar-ı İftiharlarımız Voting_barMedar-ı İftiharlarımız Vote_rcap 
Sayaç
Ayın en aktif yollayıcıları
No user
En aktif konular
Piyanist Aşkın & Dj Tayfun-Remix Albüm 2012 YENİ
HopsaAyhan BalkanShow (RadyoBu Yayın Kaydı)
Bulgarca Oyun Havaları 2013 İlkdefa Bizde
Koddok Eurograp Yeni Albüm 2013 İlk Defa Bizde
Dj Beyhan Ky4ek Albüm 2013
SÜPER OYUN HAVALARI ROMAN POTBORİ FULL KLAVYE
Piyanistler Özel Albüm 2013 Sadece Bizde
Azis Albüm Harici Şarkıları İlk Defa Bizde
Piyanist ErAy & Susiç-Guzellere Bakiyorum
Güncel Türkçe Repertuar



WwW.GocmenPiyanistler.CoM -Bulgarca Mp3'daki "Medar-ı İftiharlarımız" konusunu beğendin mi ? Paylaş.

FacebookTwitterEmailWindows LiveTechnoratiDeliciousDiggStumbleponMyspaceLikedin

Paylaş
 

 Medar-ı İftiharlarımız

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
veli81
Admin
Admin
veli81

Ikizler Horoz
Mesaj Sayısı : 5437
Kayıt tarihi : 19/06/12
Yaş : 43
Nerden : Bursa/Mestanlı

Medar-ı İftiharlarımız Empty
MesajKonu: Medar-ı İftiharlarımız   Medar-ı İftiharlarımız Icon_minitimeSalı 04 Haz. 2013, 13:46

DAĞILMA DÖNEMİ’NİN MEDAR-I İFTİHARLARI: RODOP MUVAKKATESİ VE GARBİ TRAKYA MÜSTAKİLESİ ÖRNEKLERİ  




Çalışmada, 3 Mart 1878’de imzalanan Ayestafanos (Yeşilköy)
Antlaşması’nın 130. yıldönümünde Rodoplar’da antlaşması sonrası dönemde
Rus ve Bulgar Mezalimine karşı ortaya çıkmış olan Türk Direniş’i ele
alacağız. İkinci bölümde ise, Tarihteki ilk Türk cumhuriyeti olma
unvanına sahip olan Garbi Trakya Müstakil Hükümeti’ne veya daha doğru
bir ifade ile Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ne değineceğiz.



Rodoplar ile Batı Trakya bölgesi hiç şüphesiz ki, Türk tarihi açısından
özel bir anlam ihtiva etmektedir. Osmanlı Devleti’nin Dağılma
Dönemi’nde büyük ve orta ölçekli devletlerin bölge üzerindeki farklı
stratejileri ve buna karşılık bölge halkının bu oyunları bozmaktaki
azmi, Batı Trakya’nın tarihsel ve efsanevi boyutu hakkında çeşitli
ipuçları vermektedir. 93 Harbi sonrasında bölgede kurulmuş olan Rodop
Hükümet-i Muvakkatesi, 1913’te kurulan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti bu
kapsamda verilebilecek örneklerdendir.



Rodop Muvakkatesi



Rodoplar’daki Türk Direnişi’ni ele alırken, direnişi ortaya çıkaran
Osmanlı-Rus savaş, savaşın gerekçeleri, savaşın kendisi ve sonrasında
imzalanan Yeşilköy Antlaşması’na atıfta bulunmak kaçınılmaz olmaktadır.
Bilindiği üzere, 1877–78 yıllarında Osmanlı Devleti ile Rusya arasında
büyük bir savaş yaşanmıştır. Bu savaş Osmanlı Devleti açısından makro
yıkımlara neden olurken; çöküş döneminin, yani sonun başlangıcını
başlatmış bulunmaktaydı.



Savaşın gerekçelerine baktığımız zaman, Osmanlı Dönemi’nin Dağılma
Dönemi’ne ilişkin temel parametreler olan hususların burada da
geçerliliğini korumakta olduğu görülüyor. 1789 Fransız İhtilali’nin
beraberinde getirdiği toplumsal milliyetçi reaksiyon ve bunun Balkanlar
izdüşümünde yarattığı bağımsızlıkçı, özgürlükçü ve istiklalci etki,
Osmanlı Devleti gibi çok uluslu imparatorluklar açısından büyük tahribat
yaratmıştı. Buna paralel olarak, Rusya’nın XIX. Yüzyılda özellikle
Balkanlar’daki Sırplar ve Bulgarlar gibi Slav potansiyele yönelik olarak
izlediği Panislavist politikalar, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Dönemi’ne
ilişkin temel faktörler arasında yer almıştır. Savaşın kâğıt üzerindeki
gerekçesi, 1876 yılında gerçekleşen Bulgar İsyanı ve Sırplara yönelik
olarak Osmanlı Devleti’nin çeşitli ıslahatları gerçekleştirmemesiydi.
Bununla birlikte çeşitli nedenler de ileri sürülebilir. Ancak asıl
gerekçesi, 1815 Viyana Kongresi ile ortaya konan ve “hasta adam” olarak
tarif edilen Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığından duyulan
rahatsızlığın yüksek sesle dile getirilmesidir. Daha açık bir ifade ile
Şark Meselesi, Balkanlar’da bulunan Türk ve Müslüman nüfusun varlığından
duyulan rahatsızlık ve bununla birlikte Türkleri geldikleri yere yani
Anadolu’ya geri gönderme projesi şeklinde de tanımlanabilir. Zira
imzalanan Ayestafanos Antlaşması hükümleri itibariyle de bu savaşın Şark
Meselesi’nin çok ileri aşamada bir uygulaması olduğundan
bahsedilebilir.



Ruslar bu savaşta Osmanlı Devleti’ne karşı izledikleri her zamanki savaş
stratejisini yine uygulamışlar ve Kafkasya ile Balkanlar olmak üzere
iki koldan Osmanlı Devleti’ne saldırmışlardı. Kafkasya’da Ardahan ve
Kars’ın düşmesinin ardından ancak Erzurum’da tutunabilmiştik.
Balkanlar’da ise Plevne önlerinde Gazi Osman Paşa komutasında önemli bir
direniş hareketi gerçekleştirmiş ancak İstanbul’dan beklenen yardımın
gelmemesi ve çeşitli sebepler dolayısıyla Ruslar,  Tuna’yı geçmişlerdi.
Ruslar biraz daha güneye inerek Filibe’de Süleyman Paşa’nın ordusuyla
karşılaşmıştır. Süleyman Paşa’nın ordusu da maalesef Rusları
durduramamış ve Rus güçlerinin daha güneye inmelerinin yolunu açmıştır.
Bu noktada, Süleyman Paşa’nın birliklerinin bir kısmının Rodop
Dağları’na çekilmek zorunda kaldığının altını önemle çizelim. Ruslar
güney istikametinde ilerleyerek Edirne’yi işgal etmişler ve Çatalca
önlerine kadar gelerek İstanbul’u baskı altına almışlardı. İstanbul’un
düşmesinden endişe eden Osmanlı Devleti Rusların inisiyatifi
doğrultusunda hazırlanan ve hayli ağır şartlar içeren Ayastefanos
(Yeşilköy) Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. (3 Mart 1878).



Antlaşmanın maddelerine kısaca değinmek
gerekirse; söz konusu antlaşmanın maddeleri itibariyle Osmanlı
Devleti’nin Balkanlar’da bir etkinliği kalmıyordu. Bu antlaşmanın temel
maddelerine göre;



1- Tuna’dan Ege Denizi’ne Karadeniz’den Arnavutluk’a kadar olan bölgede Büyük Bulgar Krallığı kuruluyordu.

2- Yine bu antlaşma hükümleri itibariyle, Sırbistan, Romanya ve Karadağ bağımsız oluyordu.

3- Bosna Hersek ise özerk bir statüye kavuşuyordu.

4- Ruslar Doğu’da bazı yerleri alıyor ve Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya 30 bin Ruble savaş tazminatı ödemesi öngörülüyordu.




Ancak konu itibariyle ilgili olan kısım Bulgaristan olduğu için daha
ziyade bu husus üzerinde durulmaya çalışılacaktır. Söz konusu antlaşmaya
göre; Bulgaristan, Osmanlı Devleti’ne vergi verecek ancak, ülke
sınırları içerisinde Osmanlı askerinin bulunmaması öngörülmekte idi.
Bulgarlar kendi milis güçlerine sahip oluyorken; Ruslar da bunun
kurulmasına katkı sağlamak amacıyla 2 yıl süreyle Bulgaristan’da
kalıyordu.



Osmanlı Devleti Balkanlar’da kaybettiği topraklardan Anadolu’ya doğru
büyük göç hareketleri gerçekleşmiştir. Bu savaş itibariyle de söz konusu
olgu geçerliliğini korumuştur. Yüz binlerce insanımız göçmen durumuna
düşmüşlerdir, ancak Rusların ve Bulgar çetecilerin yolda gerçekleştirmiş
oldukları insanlık dışı eylemlere de maruz kalmışlardır. Bu durum
Türkler arasında nefret duygusunu artırırken; direniş örgütlenmelerini
de beraberinde getirmiştir.



Rodoplar’da başlayan ilk isyan hareketi sonrasında bütün Doğu Rumeli’ye
yayılmıştır. Bu kapsamda Ayestafanos Antlaşmasının imzalanmasından 40
gün sonra Rodoplar’daki direnişçiler ile Rus-Kazak süvari birlikleri
arasında sert çarpışmalar yaşanmıştır. Hacı İsmail Ağa yönetimindeki
Türk milisleri/hürriyet kahramanları/gerillalar/özgürlük savaşçıları
burada Ruslara ağır kayıplar verdirmişlerdir. Rodoplar’da yükselen
tansiyon, General Gurko’yu bölgeye sevk etmiş ve Rus General, Rodoplar’ı
ele geçirmekle söz konusu durumun sona ereceğini düşünmüştür. Bu
doğrultuda Kırcali ile Mestanlı arasında bulunan 11 Rus süvari taburu
ile 7–8 Bulgar gönüllü süvari taburu, Rodoplar’a doğru yürümüşlerdir. 20
Nisan 1878’de gerçekleşen bu çarpışmada Hacı İsmail Efendi
komutasındaki Türk milisleri tarafından geri püskürtülmüşlerdir.



Bunu gerçekleştiren efsane isimler kimlerdir? Bu noktada ön plana çıkan 4 isim bulunmaktadır:



1. Hidayet Paşa (Başkomutan)

2. Timirski Ahmet Ağa (Başkomutan)

3. Hacı İsmail Efendi  (Rodop Bölgesi komutanlığı)

4. Kara Yusuf Çavuş (Plevne, Tatarpazarcığı, İslimiye, Lofça ve Kızanlık sahası)




Bütün bunların yanı sıra, Çirmenli Ali Efendi, Hacı Mümin, Hacı Ragıp,
Kırcalili Abdullah, Hacı Halil Efendi gibi önemli isimleri de saymamız
mümkündür.

Rodoplar’daki direnişe yöre halkı en önde katıldığı gibi aynı zamanda
Süleyman Paşa’nın Rodop Dağları’na çekilen kuvvetlerinin bir kısmının da
katıldığını söyleyebilmek mümkündür. Direnişçilerimizin ellerinde
dönemin en iyi silahlarında martin bulunmaktaydı.  



Bu Direniş Niçin Kuruluyor?  

Yukarıda Ruslar Plevne’yi geçtikten sonra büyük bir göç hareketinin ortaya çıktığından bahsetmiştik. 600.000 insanımızın;



• 100.000’i Anadolu’ya

• 180.000 Rodoplar ve Batı Trakya bölgesi

• 150.000 kişi İstanbul’a

• Kalanlar ise Doğu Rumeli vilayetinin çeşitli yerlerine göç ediyorlar…




Bu noktada üzücü olan husus, çok sayıda
insanımız soykırıma tabi tutulmuş olmasıdır. Justin McCarthy’nin de
“Ölüm ve Sürgün” isimli eserinde belirttiği gibi 93 Harbi bir “Irklar ve
Yok Etme Savaşı” şeklinde gerçekleşmiş ve savaşın bedelini sivil halk
ödemiştir. Kayıplarımıza ilişkin olarak verilebilecek olan değerler
şunlardır.



— Irza tecavüz ve Öldürme: 56.000

— Öldürülen erkekler: 290.000

— Öldürülen Kadınlar: 190.000

— Öldürülen Çocuklar: 85.000




İşte, Rodoplar’daki Hürriyet kahramanları bütün bunların hesabını sormak
için ve geride kalan Müslüman Türklerin can ve mal güvenliğini korumak
için dağlara çıkmışlardır.



Rodoplar’daki direnişçiler, 16 Mayıs’ta İstanbul’da bulunan ve Paris
Antlaşmasını parafe etmiş olan devletlerin elçiliklerine gönderdikleri
ve Rodop Hükümet-i Muvakkatesi mührünü taşıyan mektubun bir kısmında
direnişin gerekçesini şu şekilde anlatmaktadır:



“…Biz hiçbir meşru idareye ve şahsa isyan etmiş değiliz. Silaha
sarılmaktaki maksadımız, kendi can, mal ve ırzımızı korumak içindir. Bu
hareketimiz herhangi meşru bir hükümete isyan da değildir...”



Batılıların İlgisi  



Rodoplarda gerçekleşen direniş Batılı Devletleri ve özellikle
İngiltere’yi yakından ilgilendirmiştir. Bilindiği gibi, İngiltere
Rusya’nın Yeşilköy Antlaşması’yla olması gerekenden fazla kazanç
sağlamasını kendi çıkarları itibariyle sakıncalı görmüştür.  Dolayısıyla
Ayestafanos Antlaşmasının revize edilmesi gerektiği konusunda ısrarcı
davranmış ve bu doğrultuda Fransa’yı da yanına çekmeyi başarmıştır.
Rodoplarda gerçekleşen direniş Rusları Edirne’de ve İstanbul’da bir
hayli güç duruma düşürmüştür. Kısacası, Rodoplar’daki direniş
İngiltere’nin ve Osmanlı Devleti’nin elini kuvvetlendiren bir delil
olmuştur.



Bu kapsamda 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması imza edilmiş,
Rodoplar’daki duruma ilişkin olarak bir tahkikat komisyonu kurulmuş ve
Büyük Bulgaristan 3 kesime ayrılmıştı: Makedonya Osmanlı Devleti’ne
bırakılıyordu. Kuzeyde bir Bulgar Prensliği kuruluyor ve Şarki Rumeli
adı altında bir vilayet kuruluyordu.



Şarki Rumeli’ye ilişkin düzenleme hayli ilginçtir. Nüfusunun büyük
çoğunluğu Türk olan bu vilayeti Padişahın onayı alınarak atanacak bir
vali Filibe’den yönetecekti. Bu durum Rodoplar’da tepkiyle karşılanmış
ve Hacı İsmail Efendi pek oralı davranmamıştır.



Netice itibariyle Ruslar, Berlin Antlaşması hükümleri gereğince, 9 aylık
bir sürenin ardından Bulgaristan’ı boşaltmak zorunda kalmıştır.
Filibe’de atanan vali (Aleko Paşa) 5 yıllık bir sürenin ardından
görevinden alınmış ve yerine Gavril Paşa getirilmiştir. Daha sonra
Bulgar liberalleri tarafından 1886 yılında gerçekleştirilen bir darbe
sonucunda Doğu Rumeli vilayeti Bulgar Prensliği ile birleştirilmiştir.
Osmanlı Devleti, olayı silah kullanmak yerine siyasetle çözme yoluna
gitmiş, ancak bu politikasının sonucunu vilayetin kaybıyla görmüştür.
Her ne kadar direnişçilere herhangi bir yardımda bulunulamamışsa da,
Bulgaristan ile yapılacak bir savaşta direnişçilere silah yardımında
bulunacağından bahsedilmektedir. Ancak Rodoplar’daki bu direnişçiler,
Osmanlı Devleti’ne ve saltanata olan bağlılıklarını her fırsatta dile
getirmişlerdir. Osmanlı Devleti’nin yaptığı hata, ileriki dönemlerde
Garbi Trakya Müstakil Hükümeti örnekleminde de kendisini gösterecektir.




Rodoplar’daki direnişçilere baktığımızda, 1886 yılına kadar gelindiğinde
Rodoplar ve Ropçoz’da Filibe bulunan valinin herhangi bir otoritesine
rastlamak mümkün değildir. Kırcali ve Ropçoz adeta kurtarılmış bir bölge
görünümündedir. Zira bölge halkı kendi mahkemelerini kurmuş, kendi
kolluk kuvvetleri olan ve halk temsilcileri bulunan bir statüye
sahiptir. Doğu Rumeli’nin Bulgaristan ile birleşmesi otomatik olarak
direniş hareketinin sona ermesi anlamına gelmekteydi.



Garbi Trakya Müstakilesi  



Bağımsızlığını yeni kazanan Balkan devletlerinin birleşerek Osmanlı
Devleti'ne sırayla Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ın harp
ilanları, I.Balkan Savaşı’nın başlangıcını oluşturmaktadır. Yılların
yorgunluğunu üzerinde taşıyan Osmanlı Devleti, I.Dünya Savaşı’nın küçük
bir provası niteliğindeki bu savaşa hazırlıksız yakalanmıştır. İkmal ve
Levazım Teşkilatı'nın bozuk olması, muharebe gücü yüksek, deneyimli 120
tabur askerin terhis edilip Anadolu'ya gönderilmesi, askerin beslenme
sıkıntısı, aynı zamanda ordunun siyasete karışması sonucu komutanlar
arasında oluşan anlaşmazlık ve Balkan Devletlerinin birleşmesine ihtimal
vermeyen Osmanlı Devleti’nin “stratejik akıldan” yoksun yöneticileri bu
savaşın aleyhimizde sonuçlanmasında belirleyici nedenler olmuşlardır.
Osmanlı ordusunun kısa sürede dağılması, Ekim sonlarında Bulgaristan'ın
Çatalca önlerine gelmesine ve Osmanlı Devleti’nin Makedonya’yla
irtibatının kopmasına neden olmuştur. Sırpların Üsküp’e girmesi ve
Arnavutluğun işgal edilmesi, Balkanlarda artık söz sahibi olmadığımızın
göstergesidir. I.Balkan Savaşı sonucunda 30 Mayıs 1913'te Londra
Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre;  Midye-Enez hattının
batısında kalan bütün topraklar Balkan devletlerine bırakılmış;
Bulgaristan ise Dedeağaç ve Kavala arasındaki toprakların sahibi olarak
Ege Denizi'ne çıkmış ve Osmanlı Devleti'nin batıdaki tek sınır komşusu
olmuştur. Osmanlı’dan aldıkları toprakların paylaşılması konusunda
birbirleriyle tutarsızlığa düşen Balkan bloğunun farklı menfaat
algılamaları, II. Balkan Savaşı’nın temelini oluşturmuştur. Romanya’nın
da çatışmalara intikal etmesi savaşa daha geniş bir boyut
kazandırmıştır. Sofya merkezli çıkan bu savaş, Bulgaristan’ın fazlaca
hırpalanmasına neden olmuştur. Bulgaristan’ın içinde bulunduğu açmazdan
faydalanmayı bilen Osmanlı Devleti, Türkler için “namus” demek olan
Edirne’yi geri almıştır. Bu savaş sonunda Osmanlı Devleti’yle
Bulgaristan arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmaya göre
Edirne ve Kırklareli Osmanlı Devleti’ne geri verilirken; Yunanistan ile
Osmanlı Devleti arasında da Atina Antlaşması imzalanmıştır.



Bütün bu gelişen şartlar arasında Batı Trakya bölgesi, 1912'de Balkan
Savaşları’nın hemen başında Bulgarlar tarafından; II. Balkan Savaşı
esnasında da Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Ancak, II. Balkan
Savaşı sonucunda imzalanan Bükreş Antlaşması, Batı Trakya'nın bir
kısmını Bulgar Devleti’ne bırakırken; Yunan tarafı bu bölgenin teslimi
konusunda olabildiğince sorunlar çıkarmış hatta Batı Trakya sorununa
Osmanlı Devleti'ni de karıştırmak istemiştir. Yunanlıların bu şekilde
düşünmelerinde önemli çıkarlarının bulunduğu muhakkaktır. Batı
Trakya'nın Bulgarlar tarafından işgal edilmesinden sonra bölgedeki küçük
azınlık olan Rumların Bulgaristan'ın zulmünden ve kötü idaresinden
korunmak istenmesi ve son zamanlarda hayli toprak kaybederek önemli
ölçüde gücünü yitiren Osmanlı Devleti’ni de bölge sorununa karıştırarak
Batı Trakya’yı Türklerden daha kolay alabileceğini umması, Yunanistan’ın
bölgeye ilişkin politik tutumlarını yansıtmaktadır. İşte bütün bu
hesapların içinde II. Balkan savaşında Bulgaristan'ın içine düştüğü güç
durumdan yararlanan Osmanlı Devleti 23 Temmuz 1913'te Edirne'yi geri
almış ve Meriç nehrine kadar olan topraklarını kurtarmıştır. Ancak Meriç
nehrinin batısında kalan ve demografik açıdan yüzde seksen beş gibi
büyük bir oran teşkil eden Batı Trakya'daki Türk nüfusunun geleceği
Bab-ı Ali yönetimince üzerinde düşünülmeye değer bir konu olmuştur.



II. Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmaması
konusunda sık sık nasihatlerde bulunan Batılı devletler, Edirne'nin
kurtarılışından sonra Osmanlı yönetiminden Meriç nehrinin batısına
geçilmeyeceğine dair garanti almışlardır. Ordumuz bu kuralı hiçe sayarak
Edirne'nin kurtarılışının hemen sonrasında 3.000 kişilik bir akıncı
müfrezesiyle Bulgaristan topraklarına girmiş; Habibçe, Harmanlı ve
Hasköy'de akınlar gerçekleştirmiştir. Ancak nabız yoklama amacı taşıyan
bu akınlar sonucu müfreze tahmin edilen tepkiyi görmüş ve Bulgaristan'ın
Rusya ve Batının önde gelen devletlerine yaptığı baskı neticesinde
Edirne'ye geri çekilmek zorunda kalmıştır. Tarihte  “Edirne Fatihi”
olarak da bilinen Enver Bey, bu 3000 kişilik müfreze içerisinden 16
subay ve 100 erden oluşan 116 kişilik bir çete kurdurmuş ve Eşref
Kuşçubaşı'nın emrine verdiği bu birliği talimatıyla Edirne'den Ortaköy
üzerine göndermiştir. Birlik, Ortaköy'e geldiğinde Papazköy civarındaki
1200 kişilik Bulgar Domuzciyef çetesi tarafından katledilen 400 Türk'ün
cesetleriyle karşılaşmıştır. Bunun üzerine Eşref Bey, Bulgar katilleri
bulup cezalandırmak için Koşukavak üzerine yürümeye karar vermiş ve 16
Ağustos 1913'te Koşukavak'taki çarpışmada Bulgar çetesinden 83 er,
Domuzciyef'le birlikte 5 subay ve 6 kaptan tutsak edilmiş, geri kalan
ise dağıtılmış veya yok edilmiştir. Müfreze Koşukavak'ta milli bir tabur
kurmuş, Kamber Ağa isimli bir kişiyi hükümet reisi olarak tayin etmiş
ve burada durmayarak Mestanlı üzerine yürümüştür. 18 Ağustos 1913'te
Mestanlı muharebesiz olarak ele geçirilmiş ve ertesi gün kısa bir
çarpışma neticesinde Kırcali de alınmıştır. Burada 600 kişilik milli bir
tabur meydana getirilmiş; Mestanlı ve Kırcali'ye de birer hükümet reisi
tayin edilmiştir. Sonuçta bu üç kazada da asayiş sağlanmış ve kazaların
idaresi sadece Eşref Bey'in müfrezesine bağlanmıştır. Bütün bu
gelişmeler İstanbul yönetimince hiç de hoş karşılanmamış ve birliğe daha
fazla ileri gitmemesi dair gerekli emir çoktan verilmiştir. Bunun
üzerine Eşref Kuşçubaşı bağlı bulunduğu Enver Bey'le bizzat irtibata
geçmiş ve Batı Trakya'nın tümünün ele geçirilmesini içeren bir dizi
talimat almıştır. Bunun yanı sıra, Enver Bey bir grup subay ve askeri
daha bölgeye takviye etmiştir. Bu gönderilen birlik içerisinde sonradan
Teşkilat-ı Mahsusa'nın reisliğini ve I. Dünya Savaşı’nda Irak cephesi
komutanlığını yapacak olan Süleyman Askeri Bey de bulunmaktadır.
Böylece, Batı Trakya'daki mücadele dönemi farklı bir boyut kazanmıştır.
Sağlanan bu taze güçle birlikte “yeniden fetih” çalışmalarına devam
edilmiştir. 31 Ağustos 1913’te Gümülcine, 1 Eylül 1913’te ise İskeçe
yeniden Türklerin diyarı olmuştur. Yapılan bütün bu çarpışmalar
sonucunda Dedeağaç haricinde (o zaman Yunanlıların kontrolündedir) Batı
Trakya tamamen ele geçirilmiş ve Meriç boyları Bulgar unsurlardan
arındırılmıştır.



Gümülcine’nin kurtarılmasından sonra Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi
kurulmuş ve reisliğine de Salih Hoca getirilmiştir. Diğer taraftan
Süleyman Askeri Bey, Erkan-ı Harbiye ve Garbi Trakya Hükümeti İcraiye
Reisi olarak bütün yetkileri elinde bulundurmakla bu hükümetin de
üzerinde bir otoriteye sahip olmuştur. Batı Trakya’nın yeniden fethinin
geniş bir boyut kazanmasıyla birlikte, Garbi Trakya Muvakkat
Hükümeti’nin kurulması, Sofya ve İstanbul yönetimlerini şaşkınlığa
uğratmış ve bu ilerleyişin büyük bir tehlikeye ön ayak olabileceğini
düşünen Düveli Muazzama ise Osmanlı Devleti’ni uyarma yoluna
gitmişlerdir. Dedeağaç haricinde Batı Trakya’nın tamamını kontrol
altında tutan Türk askeri kuvvetlerinin Dedeağaç üzerine
yürüyecekleriyle ilgili olarak istihbarat aldıklarını söyleyen Batılı
devletler,  Osmanlı Devleti’nden birliklerini geri çekmesini
dayatmışlardır. Diplomatik kanallarla bu tür bilgilerin doğruluğunun
bulunmadığını vurgulayan Osmanlı yönetimi birkaç birliğin sadece askeri
manevralar için  Meriç’i geçtiklerini, herhangi bir işgalin söz konusu
olmadığını belirtmiş ve bölgeye giden kuvvetlerinin kesin olarak geri
dönmelerini bir kez daha emretmiştir. Ancak geri çağrılan birliğin önde
gelenleri bölgedeki Türk halkının yeniden baskı, zulüm ve sefalet
altında yaşamalarından yana değildir. İstanbul yönetimince kendilerine
tebliğ edilen emri hiçe sayarak Osmanlı Devleti’yle maddi ilişkilerini
kesmekle kalmamışlar; Batı Trakya’da bağımsızlık ilan etmişlerdir.
Netice itibariyle 12 Eylül 1913 tarihinde Garbi Trakya Müstakil Hükümeti
adıyla tarih sahnesine yeni bir Türk Devleti çıkmıştır.



Başkenti Gümülcine olan bu yeni Türk Devleti siyasal yönetim açısından
cumhuriyet rejimiyle idare edilirken; Türk Tarihinin labirentlerinde de
bir ilke imza atılmıştır. Batı Trakya’daki Türk Cumhuriyeti, Kars
civarında 1918’de kurulan Azerbaycan Türk Cumhuriyeti’nden 5 yıl önce,
Ulu Önderimizin 29 Ekim 1923’te kurduğu cumhuriyetten de 10 yıl önce
fiiliyata geçmesi ilginç bir ayrıntıdır. Yeni Devlet, ay yıldızlı,
yeşil, beyaz bayrağı kullanmıştır. Bayrakta yer alan renklerden siyah
matemi, yeşil Müslümanlığı, beyaz ise aydınlık günleri temsil
etmektedir. Bütün bunların yanı sıra, cumhuriyetin ileri gelenleri
amaçlarının ne olduğunu bildirmek ve seslerini dünya kamuoyuna duyurmak
için Batı Trakya ajansını kurmuşlar ve bununla ilgili olarak Samuel
Karaso adında bir Yahudi’yi görevlendirmişlerdir. Türkçe ve Fransızca
yayın yapan ‘bağımsız’ anlamına gelen “independant” isimli bir gazete
çıkarılmış; hatta Süleyman Askeri Bey tarafından Batı Trakya için milli
bir marş bile kaleme alınmıştır. Yunan ve Bulgar posta pulları geçersiz
sayılmış ve yerine hükümet tarafından yeni pullar bastırılmıştır. Öte
yandan, Batı Trakya’nın Bulgarlara karşı müdafaa etmek amacıyla savunma
planları yapılmış ve askeri kuvvetler buna göre tertiplenmiştir.
İstanbul’dan Eylül sonlarında 3.000 tüfek ve 500 sandık mermi
getirilmiş, Ekim ayında ise devlet bütçesi hazırlanmıştır. Devletin
asker sayısı 30.000 kadardır. Bunların 6.000’i Osmanlı askerlerinden,
geri kalan 24.000 ise bölgedeki Türk ahaliden oluşmaktadır. Bütün bu
gelişmeler bize devlet yönetim organlarının teker teker tesis edildiğini
gösterirken, Türklerin teşkilatçılık özelliğini de ortaya koymaktadır.

     

O sıralarda kadronun önde gelen isimlerinden biri olan Yüzbaşı Yakup
Cemil söz konusu süreci şöyle anlatır: “Balkanlara hızla girip,
kaybettiğimiz topraklarımızı geri almamız üzerine Düveli Muazzama derhal
sadrazamın makamına koştular. Güya, Londra Antlaşması’nı tek taraflı
olarak bozmuşuz, hemen işgal ettiğimiz topraklardan çıkmalıymışız. Kim
kimin toprağını işgal etmişti? İttihat ve Terakki’nin uygun görmesiyle
Süleyman Askeri Bey, Eşref Kuşçubaşı, Çerkez Reşid, Sapancalı Hakkı ve
Fehmi Beyler gibi arkadaşlarla Meriç’i geçip Trakya’ya daldık.
Gümülcine, Kırcali, Dimetoka gibi yerleri bir bir geri aldık. Serez’e de
el atıp Yunan hududuna dayandık. Bulgarların Ege bağlantısını kesmiş
olduk. Avrupa ayağa kalktı. Dış baskıları azaltmak için Garb-i Trakya
Muvakkat Hükümeti’ni kurduk. Bu bir cumhuriyetti ve Türk Tarihinde bir
ilki gerçekleştirmiştik. Bayrağımız vardı, başkentimiz Gümülcine’ydi,
pul bile bastırmıştık.”



Bir taraftan kendi askerlerinin başarısı, öbür taraftan Batılı
devletlerin gelişmelere olan muhalefeti arasında sıkışıp kalan Osmanlı
Devleti ve başından beri yaşanan hadiseleri kendi politik çıkarlarına
aykırı bulan Bulgaristan, yeni kurulan Türk Devleti’ni resmi manada
tanımamışsa da Yunanistan bu devleti memnunluk içinde karşılamıştır.
Bunun doğal sonucu olmalıdır ki, 2 Ekim 1913’te Dedeağaç, Yunanlılarca
Türk Devleti’ne bırakılmıştır. Hatta Yunanlılar silah ve cephane yardımı
bile yapabileceklerini belirtmişlerse de bunun zamanla boş bir vaat
olduğu anlaşılmıştır.



Ne var ki, bütün bu gelişmeler Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin
kalıcılığını sağlayamamıştır. Bulgaristan’ın Batılı devletler ve Rusya
üzerinde yaptığı baskılar  sonucu Osmanlı Devleti uluslararası arenada
köşeye sıkıştırılmıştır. Bu baskılara daha fazla dayanamayan Osmanlı
Devleti, Bulgaristan’la 29 Eylül 1913’te İstanbul Antlaşmasını imzalamış
ve Batı Trakya’nın Bulgaristan’a ilhakını resmen onaylamıştır. Ayrıca,
Batı Trakya Hükümeti üyelerinin ve bu hükümet yanlısı kişilerin İstanbul
Antlaşması’na uymaları istenmiş ve söz konusu kişilerin bölgeyi en geç
25 Ekim 1913 tarihine kadar Bulgarlara teslim etmeleri hususunda süre
tanınmıştır. Nitekim 25 Ekim 1913’te Batı Trakya Müstakil Hükümeti
kendini feshederken; İstanbul’dan gelen Albay Cemal Bey’in gözetiminde
Bulgar kuvvetleri bölgenin işgalini 30 Ekim’e kadar sessizce
tamamlamışlardır. Ancak, Devletin silah ve cephanesi ileride yeniden
kullanmak ümidiyle bölge ahalisince saklanmıştır.



Osmanlı Devleti’nin bölgeyi Bulgarlara bırakmasının nedeni bazı
kaynaklarda İttihat ve Terakkinin iç politik çekişmelerinin sonucu
olduğu şeklinde de geçmektedir. Şöyle ki, Osmanlı Devleti’nin yönetimini
beğenmeyen Türk aydınlar birer birer Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ne
akın etmişler ve Devlet yönetim kademelerinde yer almışlardır. İş, bu
safhaya varınca kurulan yeni Devlet, Osmanlı Devleti açısından
potansiyel bir rakip durumuna gelmiştir. Ancak, olaya salt “iktidar olma
hevesi uğruna İttihat ve Terakkinin Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni
gözden çıkardı” şeklinde bakmak yanlışa sebep olmaktadır. Bab-ı Ali
baskınından sonra devlet kademelerinde görev alan İttihat ve Terakkinin
acemi yöneticilerinin uygulamaları ve yabancı devletlerin telkinlerine
uyularak yürütülen bir dış politika böylesi bir sonucun meydana
gelmesinde belirleyici olmuştur. Ancak, Bulgarların silah gücüyle
yıkamadıkları Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni başka bir Türk Devleti’nin
aracı edilerek tarihten silinmesi, Osmanlı Devleti üzerinde olumsuz
tenkitler yapılmasına zemin hazırlamıştır. Netice itibariyle, 56 günlük
siyasi bir ömürden sonra Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin tarih
sahnesinden çekilişi ve bölgenin Bulgarlara bırakılması, Batı Trakya
Türk halkı üzerinde büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır.



Sonuç olarak bazı noktaların belirtilmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Rodoplar’da gerçekleşen Türk direnişi Rodopları aşan nitelikte sonuçlara
sahiptir. Kanaatimizce, Rodoplar’da ve Batı Trakya’da gerçekleşen bu
direniş Kurtuluş savaşımız açısından bir laboratuar işlevi görmüştür.
Bunun yanında, Kurtuluş savaşımıza can veren özgürlükçü havayı sadece
İzmir’in işgali sonrasında ortaya çıkan atmosferde değil, aynı zamanda
93 Harbi sonrasında Rodoplar’da oluşan bağımsızlıkçı ve özgürlükçü
havada aramak daha doğru olacaktır. Asıl ilginç ve üzücü olan nokta ise,
günümüzde oralarda yaşayan insanlarımızın böylesi bir geçmişe sahip
olmalarına rağmen, bu psikolojiden iyice soyutlanmış olmalarıdır.
Bölgede yaşayan soydaşlarımız unutmamalıdırlar ki, bağlı bulundukları
devletlerin bir parçası olmadan önce, Oğuz Türklüğünün doğal bir
uzantısıdırlar.



Farklı bir nokta da Dış Türklere yönelik olarak ülkemizde sosyal bir
ilgisizlik oluşudur. Türk halkı, maalesef Dış Türklere ve özellikle
Balkan Türklüğü hususunda duyarsız ve bilgisiz kalmaktadır. Özellikle,
soydaşları tanımlamaya yönelik olarak günlük hayatta ve çeşitli basın
platformlarında “Bulgar Türkü”, “Yunan Türkü”, “Bulgar göçmenleri” gibi
tanımlamaların yapılması hayli üzücüdür. Sorun, kimin daha Türk olduğu
sorunu değildir, sorun duyarsızlıktır, ilgisizliktir, bilgisizliktir.
Evlad-ı Fatihanlar önce ******’ün çocukları, sonra da Fatih Sultan
Mehmet’in torunlarıdırlar. Unutulmamalıdır ki, “Muhacirler kaybedilmiş
toprakların aziz hatıralarıdır.”





Kader Özlem'e Teşekkürler




KAYNAKLAR



AYDIN, Ahmet; “Batı Trakya Faciasının İç Yüzü”, İstanbul: Akın Yayınları, 1971.

Batı Trakya’nın Sesi, Sayı:65, Ağustos 1988.

BIYIKLIOĞLU, Tevfik; Trakya’da Milli Mücadele, I.Cilt, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1987.

GÜNDAĞ, Nevzat; “Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi”, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1987.

ÖZKAN, Tuncay; “MİT’in Gizli Tarihi”, İstanbul: Alfa Yayınları, 2003.

YALÇIN, Soner; “Teşkilatın İki Silahşoru”, İstanbul: Doğan Kitap, 2001.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://gocmenpiyanistler.yetkin-forum.com
 

Medar-ı İftiharlarımız

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Konu Etiketleri Etiketler
 Konu Linki Konu Linki
 Konu BBCode BBCode
 Konu HTML Kodu HTML Kodu
Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
WwW.GocmenPiyanistler.CoM -Bulgarca Mp3 :: GöçmenPiyanistler :: 
BALKANLARDA TÜRK TARİHİ VE BG İLE İLGİLİ YARARLI BİLGİLER
-