Müzik tercüme istemez, müzik ruhun derinliklerine iner, yeter ki kalbimizi açalım. Türküler bir milletin ruhunu, zenginliğini, kimliğini anlatır, yeter ki onları dinlemeyi bilelim. Ben severim Türküleri, müziği de çok severim, nasıl müzik olursa olsun, hiçbir sanat beni müzik gibi etkileyemez. Fakir, fakat müziği seven bir ailenin çocuğum. Babam akordeon çalar ve çok güzel Türkü söylerdi. Ağabeylerim gitar çalar, Türkü söylerdi. Ablam yıllar önce Razgrat ve Şumnu Türk tiyatrolarında Türkü söyledi. Okulda, sonra da Semerciköy amatör korosunda bende solist olarak iştirak etmiştim. Üniversite Pedagoji bölümünde akordeon çalmaya da öğrendim, birkaç yıl önce İstanbul’da Müzik ve Sanat kurslarında, çocuklarımızla birlikte Bağlama ve Davulu da aldım elime. Öğretmen olarak, müzik derslerinde, öğrencilerim beni merakla dinliyordu, hatta dördüncü sınıfta bir öğrencim – Nikolay, evden gizli getirmiş olan teyple müzik dersinde benim türkülerimi kayıt etmişti, dersin sonunda „sürpriz yaptım size” demişti. Nikolay bir yıl boyu Anadili Türkçe derslerine de girip, Türkçe yazma ve okumaya öğrenmişti (Anadili Türkçe olmamasına rağmen). Küçük kızım Silven akordeon çalmayı kendi başına öğrendi ve altı yaşında Kurban bayram konserinde ilk sahne iştiraki oldu. Çok yakına kadar müzik sevdamı babama borçlu olduğumu düşünüyordum. Soğuk kış günlerinde, dışarıda fırtına eserken veya kar yayıyorken, sıcacık soba başında babam alıyordu beni kucağına ve türkü söylüyordu...o Balkanlarda çok meşhur olan „Üsküdar’a giderken...” veya „Şu derenin uzunu, kıramadım buzunu, aldım komşu (çerkez) kızını, çekemedim nazını...” Bir türkünün sözlerini unutunca, anneme soruyordu. Annemi hiç Türkü söylerken duymadım ve bu yüzden müzik yeteneklerimi babama borçlu olduğumu düşünüyordum. Çok yakında, bir sabah okula gitmeden önce annem armut ağacının altında yere düşen armutları görünce eyvallahlanıyordu, bende onun moralini yerine getirmek isteyince: „ Armut filiz vermiyor, güzelim, yaprağının altında...” Türküsünü mırıldadım... o zaman annem güldü ve : „Sen biliyor musun, bir zaman biz Torlakta teyzenle anılmıştık, her kez bizi düğünlerde Türkü söylemeye davet ediyordu, bizde alıp dayreleri elimize – gidiyorduk...” Bu ani ve içten itiraf beni okadar şaşırttı ki – kalkmışken, yerime oturdum... „Ya ben seni hiç Türkü söylerken duymadım, neden?”...çok kısa bir cevap: „Kız evli kadın türkü söyler mi, dört çocuk doğurmuşum – milletin önünde Türkü mü söyleyeyim.”...Budur işte... Milletimizin psikolojisi budur... Diyorlar ki insan iki defa dünyaya gelirmiş, bir defa annesi doğururmuş, ikinci defa – toplum. Beni ikinci defa Yeniceköy ve Semerciköy halkı doğurdu. Bu köylerde öğretmen olarak folklorumuzu tanıma imkanım oldu. Sevdim bu folkloru – türkülerinle, danslarınla, milli kıyafetlerinle,geleneklerinle. Nedenini bilemem, fakat gelenek deyince, ilk Torlak aklıma gelir. Kökenlerim Torlak’tandır (ailem 1955 Torlak’tan Yeniceköyüne göç etmiştir). Akrabalarımıza , Torlak’ta ki teyzelerime ve yengelerime gidince, onların çeğizlerine bayılıyordum. Her bir evde eskiden kalma birçok şeyler vardı. İnsan Kökenlerini tanımalı ve nereden geldiğini unutmamalı! Bir gün bu Türküleri, gelenekleri, milletimizin zenginliğini bir kitaba dökmemi hayal ediyordum. Dört yıl önce „Bulgaristan Türkleri ve Adım Adım Türkiye” projesini yazarken, farklı amaçlarla yazmıştım. Çok şükür, bu proje hayallerimin gerçekleşmesine imkan verdi. Birkaç ay önce Doç. Dr. Fatma Reyhan ALTINAY proje çerçevesinde „Deliorman Türklerinin Düğün Gelenekleri, Müzikleri ve Kıyafetleri” araştırmasına köyleri (Rusçuk ili – Yeniceköy ve Ödennik, Razgrad ili – Torlak ve Caferler köyü, Şumnu ili - Çukurköy) nasıl seçtiğimizi merak etmişti. Yeniceköy – benim çok sevdiğim ve doğduğum köy, Torlak – kökenlerim oradan, Caferler köyü – bana alevi kardeşlerimizin ruhuna kapı açan köy, Çukurköy – bu köyün ismini ilk defa 1998 Ege üniversitesinde birlikte araştırma ve staj yaptığımız Kahri İBRAHİM’den duymuştum. Kahri Bey Çukurköy folklorunu anlatan mezuniyet tezini getirmişti ve bu köyü o zamanlar ve böyle tanımıştım. Ödennik ise benim her zaman yanımda ve yardımda bulunan, toplumsal çalışmalarımda inşallah devamını getirecek olan Gönül Mehmedova’nın köyüdür. Bu köyleri tanıdık ve sevdik, başkaları da tanımasını ve sevmesini isteyerek Bulgaristan Türkleri ve Adım Adım Türkiye proje çerçevesinde ki araştırmaya seçtik. „Deliorman Türklerinin Düğün Gelenekleri, Müzikleri ve Kıyafetleri” araştırma hazırlıklarında ve gerçekleşmesinde büyük katkıları olan: Gönül MEHMEDOVA – Ödennik köyü sorumlusu olarak, Razgrad, CEM Derneği Başkanı Veysal ALİ – Torlak ve Caferler köyü sorumlusu olarak, Kahri İBRAHİM – Çukurköy sorumlusu olarak, teşekkür ederim. Umarım bu kitabın okurları Deliorman Türklerinin sıcaklığını, kalbinde hisseder. Gençlerimiz, bizim geleceğimiz, bu kitapta okuyacak ve öğrenecek çok şey bulabilirler, yeter ki istesinler. Hatalarımız vardır, hatasız insan mı olur – bağışlayın. Genel olarak kitabımız, milletimizin Türkülerini, Geleneklerini, Ruhunu sevenlere yazılmıştır. Mecbure EFRAİMOVA |