Arda boylarında / Sabri YILMAZ
Rodoplar, Balkanlar’ın görmeye değer Rodopları, uçsuz bucaksız çam ormanlarının kokusu, ona benzer ardıç, çitlembikler kokuları da bir başkadır. En önemlisi de, her iki Arda’nın yamaçlarındaki tarlalarda Cebel basma tütün kokusu da Rodoplar’ın bir başka özelliğidir. Onun yanı sıra, belki görüp koklayamadığınız Arda’nın da bir başka maden kokusu vardır. Zaman zaman çılgın sularında alabalıkların çırpınıp kaynaşmaları da Arda’nın bir başka güzelliğidir.
Bilimadamları dahi nehir deyince, ilk akla gelen; Tuna nehri, ondan sonra Arda diye cevap vermişler. Tarihten beri bu nehir ve Ardalar türküleriyle anılmaktadır. Önceden yazdığım şiirden bir dörtlük:
İki Arda’nın birleştiği
Çam, ardıç ormanlarının yetiştiği
Arda’nın yamaçlarına yerleştiği
Işıklar Köyü’nde doğmuşum ben,
Cebel’in kolonyası dediğimiz
Tütün kokularına boğulmuşum ben.
Evet görmeye değer, bu diyarları, bu vadileri, bu yamaçları, ormanları üstelik herkesin ve ünlülerin ziyaret ettiği tarihi Şeytan Köprüsü’nü, hele hele kıvrım kıvrım, yılan gibi dolaşa dolaşa akan biri küçük, diğeri büyük Arda, birinin rengi başka, öbürünün rengi de bir başkadır.
Biliyorum, Ardaların azgın suları, nice gencecik canlar aldığını, ağıtlar yakıldığını. Tarihten beri okunup söylenen Yusufum türküsü:
Kırcali ile Arda arası
Saat sekiz sırası
Ben sana demedim mi Yusufum
Gitme gece yarısı
Aman bre deryalar
Kanlıca deryalar
Arda boylarına, ben kendim gittim
Dalgalar vurunca, ben Feridem için
Can telef ettim
Nerelere varayım ben,
Sabah olunca.
Evet, bu tarihi diyarları, yöreleri balta girmez, güneş görmez ormanlar hakkında. Bakın, Hotaşlı (Rusalsko) muhtarı ne diyor? “Dünyaca ünlü bu Cebel basma-altın tütünlerimizi, bu tarihi ormanları, çamları Türklerden başka kimler yetiştirebilir, kimler bu zorluklara katlanabilir, hep bunlar Türkün eseridir.”
Evet, hepimiz Osmanlı Türkleriyiz, hepimizin bildiği gibi, Osmanlı Devleti kurulduktan sonra, Türklüğün dünyaya yayılması için, Balkan ülkelerine de Konya’nın Karaman yöresinden, Aydın taraflarından vs. başka yörelerden Türkler gönderilip yerleştirilmiştir. Onun için bizler göçmen de olsak, yine Türkiye’nin asıl Osmanlı Türklerindeniz.
Bulgaristan’ın Haskova, Kırcaali, Eğridere, Madan, Rodozem, Komuniga, İstanmaka v.s. Bu bölgelerde doğup yetişen Türklerden bugün Bulgaristan’da Türk bakan ve milletvekillerimiz var. Daha da ötesi, bugün Türkiye Cumhuriyetimizde de, o yörelerde doğup büyüyen daha sonra zorunlu veya serbest göçmen olarak Türkiye’ye göç etmiş milletvekillerimiz, bakanlarımız, bürokratlar, büyükelçiler, çok değerli işadamlarımız, örneğin: eski Başbakan Yardımcımız Ertuğrul Yalçınbayır, milletvekilimiz Mustafa Dündar, eski milletvekili Hayati Korkmaz vs. İşadamlarımızdan rahmetli Ali Osman Sönmez, Mümin Gençoğlu, yakında vefat eden Ali Durmaz, daha birçok işadamı, hepsi eğitime gönül vermiş, okulsuza okul, aşsıza aş, işsize iş uğruna canlarını vermişler ve vermektedirler.
Evet Kırcali’den Eğridere’ye tarihi Şeytan köprüsüne, Madan, Rodozem’e, Çamdere, Hotaşlı’ya onlarca köylere ulaşabilmeniz için, kıvrım kıvrım, yılan gibi uzayan yollardan, ara sıra Ardalara ulaşıp, o vadilerden mis gibi kokan çam ormanlarından geçeceksiniz. Ara sıra madenleri taşıyan kamyonlara rastlayacaksınız.
Oralara ulaşmanız için, saatlerce yolculuğunuz, size belki beş dakika gibi gelir. Küçük ve büyük Arda’nın manzaraları, o vadiler yamaçlar, eski tarihi köyler unutulmayacak kadar güzellikler, manzaralar insanı etkilememek elde değil. Alancıklı Yılmaz Bayram’ın söylediklerine göre, Koca Arda’ya barajlar, hidro elektrik santralleri kurmak için Türkiye tarafından incelemeler yapılırmış. Zamanla Hotaşlı belediyesine bağlı 20’den fazla köy varmış, şimdi o köyler Türkiye’ye ve başka yörelere göç etmiş çok az sayıda insan kalmış, evler de yıkılmış. Zamanında ektiğimiz o çamlar kesilecek hale gelmiş, devlet oralara yol yapmış, elektrik getirmiş, hatta elektrik direklerini dahi helikopterlerle indirmişler.
Ey, benim toprak çiçekli köylerim
Eğriderem, Kırcalim, Cebelim,
Gölgem kalıyor, alın terim kalıyor
Diktiğim çam ormanların kokusu kalıyor
Çapa çapa ektiğim tütünlerin
kokusu kalıyor.
Kırcali deyince akla ilk gelen ünlülerden türkücü, trafik kazasında ölen Kadriye Latifova, Osman Azizov dahası şair ve yazarlarımızdan N.Perhadov, H.SalimKayacık, Osman Erendoruk, Mehmet Alev gibiler bunlardan birkaçı. Örneğin milli şairimiz Recep Küpçü, kendisini daha Kırcali pedagojisinden tanırım. Türk düşmanı Jivkof döneminin ağır koşulları ve onu bezdirip, milliyetçiliği ile tanınan Küpçü’nün ölümün sebep oldular. Şimdi Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı, onun eserlerini ders müfredatında yaşatmakta. Onun gibi Türklük uğruna çok sayıda Türk vatandaşımız şehit olmuştur. Örneğin Kirli yöresinde küçük yaştaki kız çocuğu Türkan da böyle can vermiştir. Onun uğruna türk halkı modern bir çeşme yaptırmış ve her sene bölge halkı onun ölüm yıldönümünü kutluyor. Onun için yazdığım şiirden bir dörtlük
Ak Türkan çeşmesi ak
Kurnandan akan su
Bir sevgi suyu
Bir kardeşlik suyu
Bir özgürlük suyu
İçin kardeşler, için kana kana
Bu bir zemzem suyu, yıkayın elinizi yüzünüzü
Dua edin şehitTürkan’a
O, Rodopların sembolü,
Ölse de yaşayacak kalplerimizde.
Bu asimilasyon esnasında, o köylülerin çoğu zorunlu olarak başka yörelere ve Türkiye’ye göç etmişler. Hotaşlı’ya (Rusalsko) bağlı: Ürpek, Alancı, Karabekirli, Şerifler, Karallar, Işıklar Sarıkayaaltı, Kıygınla, Katrancılar, Olcak, Terzler, Kerimler, Göçekler, İbrahimler, Ganolları, Durallar, Sinanlar vs. adını hatırlayamadığım birçok köy, yıkılmış, yaşanmaz hale gelmiş, ayakta kalan iki katlı Hotaşlı Camisi, okuduğum ortaokul ve eski belediye, şimdi muhtarlık olmuş. Çam ormanları yabani hayvanlarla dolmuş, cirit atıyorlar, bu köylerde zamanında haftalarca süren bayramlar, düğünler Rodopların bir de başka güzelliğiydi. Hotaşlı’ya hep Ali Durmaz’lar diyarı derlerdi. Türkiye’de fabrikalar kurdu, okullar yaptı. Okulsuza okul, işsize iş, aşsıza aş sağladı. Ruhu şadolsun. Hotaşlı’nın şimdiki muhtarı Ali Bey’in okuduğu ilkokulu, caminin, mezarlığın bakımı ve onarımı için az miktarda para talebinde bulunmuş, tabii bunlar tarihi eser, her zaman ziyaretçiler oluyor, ben de Durmaz ile aynı okulda beraber okuduk. Ne yazık ki, Ali Beyin ömrü az imiş. İnşallah kaldığı yerden çocukları devam ettirir. Fakat ne de olsa bu yöreler, doğa güzellikleri görmeye değer. Bu saydığım köylerde zamanında ne yol varmış ne de elektrik, arabayı bırak at arabası dahi yürümezdi, hep patikalardan eşekle, katırla, sırtla yük taşınırdı. Biliyorum, çok sefalet, açlık, yoksulluk çektik, bunun için gençlik hep eğitime, zanaata yönelip geleceğe hep umutla baktılar. Bu gün yetişmiş eleman olarak Türkiye ekonomisine de son derece katkıda bulunmuşlar ve bulunmaktadırlar.
Balkanların Türk katili Jivkov döneminde isim değiştirme uğruna, Türklük uğruna mücadele eden ve bugün Türkiye’de yaşayan çok sayıda vatandaşımız var. Örneğin yakında vefat eden Nuri Adalı, 23 yıl Belene zindanlarında bu büyük dava uğruna ömür tüketti, yarım asırlık öğretmen Bekir S. Halim, PTT Müdürü Ramazan Baştürk, Tıp mezunu Seydali Akgün, daha birçokları elleri ayakları kelepçeli Belene zindanlarında çektikleri sefaleti bir anlatıp dinleseniz ağlamamak elde değil, örneğin Trakya’da yaşayan Seyidali Akgün şöyle diyor: “Gitti gençliğim gitti, bırak kelepçeleri üstelik gece gündüz ceryana tuttular, ölüp ölüp yeniden dirildim, yaptıklarını anlatsam inanılacak şeyler değil, tamamen insanlık dışı, böyle bir asırda böyle bir zulüm, dünyanın hiçbir yerinde olamaz, böyle bir zulme dünyanın nasıl sustuğuna hâlâ inanamıyorum, Türkiye’nin girişimleriyle yine kurtulabildik. Teşekkürler canım, kanım feda olsun Türkiyem.” Daha birçok konuşmaları da beni ağlattı.